Ümmü Ken'ân Dergâhı
Tarîkat-i Âliyye-i Rifâîyye’den Ümmü Ken’an Dergâh-ı Şerîfi


Dergâhın Fiziksel Özellikleri
Ümmü Ken’ân Dergâhı, İstanbul’un Fatih semtinde, Kırtay Sokak’ta, mülkiyeti Ken’ân Rifâî’ye ait olan konağın bahçesinde inşâ edilmiştir. Bu yapılanma dergâh-hâne modeline uygun olarak tasarlanmışır. Üç katlı ahşap bir yapı olan dergâh binasının ikinci katında, konak ile tekkeyi birleştiren bir ara geçit yer almaktadır. Ümmü Ken’ân Dergâhı iç aksamı ile geleneksel bir Rifâî dergâhı özelliği arz eder. Buna göre, dergâh içinde geleneksel Rifâî tekkelerinde yer alan semâhâne ya da tevhidhâne bulunur. Dergâh’ın meydanı kare şeklinde olup zemini ahşaptır.Ken’ân Rifâî’nin Ümmü Ken’ân Dergâhı, tekke ve zâviyelerin kapatılmasından sonra, ailenin ikāmetgâhı olarak kullanılmış, zamanla yıpranan bina 2007 yılında tamamen yıkılmış, orjinal haline sadık kalınarak yeniden yapılmıştır. Bina o tarihten itibaren Ken’ân Rifâî Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir.

Ken’ân Rifâî’nin Ümmü Ken’ân Dergâhı’ndaki Uygulamaları
Ken’ân Rifâî Hazretleri, 1908’den itibaren Ümmü Ken’ân Dergâhı’nda Rifâî seyrüsülûku üzere, müritlerin irşadıyla ilgilenmiştir. Ken’ân Rifâî temelde dervişleri için Rifâî usûlünü benimsemiş ve bu yönde eğitim vermiştir. Ancak icâzetli olduğu diğer üç tarîkatin usûlünü de talep edenler için, yerine ve ihtiyaca göre uygulamıştır.Ümmü Ken’an Dergâhı, 1908-1925 seneleri arasında faaliyet göstermiş, devrinin irfan ocaklarından olan bir kurum olmuştur. Her dergâhın mukabele geceleri olduğu gibi, bu kudsî mekânda da cuma geceleri (perşembeyi cumaya bağlayan geceler) mukabele, zikir, burhan merâsimleri icrâ edilmiştir. Cuma namazlarından sonra ise Mesnevî takrîri yapılmıştır.
Zâkirbaşı Yaşar Efendi tarafından gerçekleştirilen zikir açılışlarının, hiçbir dergâhta olmadığı kadar sanatlı ve kudretli olduğu, son devrin kültürel mirasçılarından ve “son zakirbaşı” olarak adlandırılan Zikir Reisi, Zâkirbaşı Salâhî Dede tarafından aktarılmıştır.
Zikir merâsimlerinde, meydanın kapısına gelen dervişlerin ritüeli; önce sağ ayaklarını sol ayaklarının üstüne çapraz koyarak mühürlemek ve niyaz etmektir. Dervişler ellerini göğüslerine götürerek hafifçe eğilirler ve bir süre bu suretle niyazda bulunup, eşiğe basmamaya özen göstererek içeri girerlerdi. Meydana giren dervişler namazlarını eda ederler, bir müddet secde ettikten sonra otururlardı. Ardından, okunan Fâtihâ sûresi ile âyini icraya başlarlardı. Zikir merâsiminin, dervişlerin, ilgili günün önemine göre, Rifâî evrâdının küçük veyâ büyük kısımlarını okumaları ile başladığı ve ortalama olarak iki saat kadar devam ettiği bilinmektedir. Kandil geceleri, muharrem ve ramazan ayları ile bayramlarda, günün mânâsı sebebi ile dergâhtaki heyecânın, uhrevî havanın ve hareketliliğin, her dergâhta olabileceği gibi, artmış olduğu da ifade edilmiştir.


Tekke Şeyhliği
İcâzetleri- Ken’ân Rifâî, Filibeli Edhem Efendi’den Kādiriyye icâzeti almıştır.
- Medîne’de Rifâiyye usûlüyle seyrüsülûkunu tamamlayarak Hamza er-Rifâî Hazretleri’nden Rifâî icâzeti almıştır.
- Ken’ân Rifâî’nin Mesnevî takrîrleri, dergâh çevrelerinde muhabbet ve alaka uyandırmış, bu vesile ile oluşan olumlu tesir neticesinde Konya Mevlevîhânesi’nden Ken’ân Rifâî’ye teberrüken Mevlevî icâzeti verilmiştir. Ken’ân Rifâî ise Mevlevî icâzetini, Medîne’de bulunduğu dönemde, bizzat Hz. Peygamber’in mânâsından aldığını kaydeder.
- Ken’ân Rifâî’nin sülûk yaptırmaya icâzetli bulunduğu tarîkatlerden biri de Şâzeliyye’dir. Teberrüken aldığı Şâzelî icâzetinin kaynağı, Bursalı bir Şâzelî şeyhidir.

Resmî Bir Vazife Olarak Şeyhliği ve Tekke İdâresi
Ken’ân Rifâî 1908’den Aralık 1925’e, tekkelerin seddine kadar on yedi yıl boyunca Fatih’te Ümmü Ken’ân Dergâhı’nda tekke şeyhliği vazifesinde bulunmuştur. Kendileri, medrese eğitimi olmamasına rağmen, kuvvetli dinî ve tasavvufî bilgilere sahiptir. Onun bu konudaki ilk kaynağı, annesi Hatîce Cenan Hanım’dır. Ken’ân Rifâî ilk dinî bilgilerini Filibe Sıbyan Mektebi’nden almış olup; temel İslâm bilimlerinden akaid, kırâat ve İslâm ahlâkı gibi alanlardaki mâlumâtını ise Sultânî eğitimi sırasında geliştirmiştir. İslâm kültürünün iki temel dili olan Arapça ve Farsçaya tercüme-telif seviyesinde vakıf olan Rifâî, her iki dildeki temel klasikleri o dönemde yaygın olduğu şekliyle, kendi gayreti ile okumuş ve çalışmıştır.Ken’ân Rifâî’nin verdiği ilim, aşk ve nefis terbiyesindeki gaye, kendisiyle ve dolayısıyla âlemle barışık, huzurlu ve samimi Müslümanlar yetiştirmektir. (Cemâlnur Sargut)
Tekkelerin Kapatılması ve Ken’ân Rifâî’nin Tutumu
13 Aralık 1925 tarihinde çıkan Resmî Gazete ilanı ile tekke, zâviye ve türbeler kapatılmıştır. Bu tarihte Türkiye’de Kādiriyye, Nakşibendiyye, Halvetiyye, Mevleviyye, Bektâşîlik, Bayrâmiyye, Celvetiyye, Sâdiyye ve Rifâiyye tarîkatleri birçok kollarıyla beraber faaliyettedir.
Ken’ân Rifâî tekke ve zâviyelerin kapatılması ile ilgili kararın ardından, tekke faaliyetlerine son vererek vakfiyesini feshettirmiştir. Devletin konuyla ilgili hükmüne saygı duyduğu görülen Rifâî, her türlü sohbet, ders, Mesnevî takrîri, zikir ve semâ âyinine o tarihten itibaren son vermiştir. Akabinde Ken’ân Rifâî, aile içi sohbetler haricinde, geleneksel anlamda bir sohbet vermemiş, seyrüsülûk da yaptırmamıştır. Rifâî bu hususta “ûlü’l-emre itâat” (devlet büyüklerinin emir ve işlerine itâat) anlayışını benimsemiştir.

Server Hilmi Bey
Server Hilmi Bey, 1869 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Galatasaray Sultânîsi’nden mezun olduktan sonra tıp fakültesine giden Server Hilmi Bey, alanıyla ilgili çeşitli vazifelerde görev almıştır. Server Hilmi Bey’in, Ken’ân Rifâî ile irtibatı Galatasaray Sultânîsi’nde başlamıştır. Mezuniyetlerinin ardından uzun süre görüşemeyen iki arkadaş, otuz yaşları civarında İstanbul’da karşılaşmışlar ve bu tarihten sonra dostluklarına farklı bir şekilde devam etmişlerdir. Server Hilmi Bey, Ken’ân Rifâî’nin mânevî yönünden etkilenerek tasavvufa intisap etmiştir.Ken’ân Rifâî’nin hayattaki en yakın arkadaşıdır. Kendisine “ağabeyim” şeklinde hitap ettiği Server Hilmi Bey’in vefatından sonra söylediği “Server, insanlık timsali idi. Server, asrının güzidesi idi. Biz birbirimize öyle bağlanmışızdır ki bunu ölüm bile çözemez.” sözleri, aralarındaki dostluğu özetler niteliktedir.

Hattat Aziz Efendi
Ken’ân Rifâî’nin müritlerinden ve halîfelerinden meşhur Hattat Aziz Efendi, yazı tahsilini Nuruosmaniye’deki hat mektebinde tamamlamıştır. Hat sanatında birçok icâzete sahiptir ve kendine has usûlü sebebiyle diğer hattatlar arasında serîü’l-kalem nâmıyla şöhret bulmuştur. Ken’ân Rifâî ilk mürit ve halîfelerinden olan Hattat Aziz Efendi’yi “Aziz’de Hz. Osman’ın hayâsı vardır.” ifadesiyle anlatır. Mısır Meliki I. Fuad’ın resmî bir davetiyle Kur’ân-ı Kerîm yazmak üzere on yıl kalacağı Mısır’a çağrılmıştır. Aziz Efendi, buradaki çalışmalarından ötürü Nişân-ı Mecîdi adı verilen dördüncü rütbeye yükseltilmiştir. Mısır’dan döndükten bir yıl sonra 16 Ağustos 1934’te İstanbul’da vefat etmiştir.
Şeyh Cemâl Efendi
Şeyh Cemâl Efendi Ken’ân Rifâî’nin müritlerinden Nazlı Hanım’la evlidir. Ayrıca Rifâî’nin müritlerinden mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’nin de dayısıdır. Resmî görevi, nişan mümeyyizliğidir; Padişah tarafından verilen mücevher ve murassa nişanlarını devlet adına hazırlamakla vazifelidir. Kendisi, Osmanlı Devlet hazinesini dürüstçe korumuş, şerefli bir memur olarak vasfedilmektedir. Rifâî hayatta iken vefat eden halîfelerinden olan Şeyh Cemâl Efendi, helal-haram konusundaki hassasiyeti ile öne çıkan bir şahsiyettir.