SAKAL-I ŞERİF

Sergi holümüzde kandil günlerinde ve Ramazan ayında Kadir gününde 09.00-14.00 saatleri arasında, Sakal-ı Şerif’i muhafazası kaldırılmış olarak ziyaret edebilirsiniz.
Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Ait Saç ve Sakal Telleri
Resûl-i Ekrem’in saç ve sakalından günümüze ulaşan teller, dünyanın çeşitli yerlerindeki cami ve evlerde “lihye-i saâdet, lihye-i şerif, sakal-ı şerif” adları altında muhafaza ediliyor.
Hz. Peygamber’in tıraşı sırasında kesilen saç ve sakal tellerinin, bazı sahâbîlerin onları alarak saklamasıyla günümüze kadar korunarak ulaştığı biliniyor.
Hz. Muhammed’e duyulan sevgi, Müslüman Türkler için birleştirici bir unsur olarak öne çıkıyor ve Peygamber’in şahsıyla sınırlı kalmayan bu sevgi, onun temas kurduğu kişilerle eşyaları kapsayacak şekilde genişletilerek gönüllerde büyütülüyor. Kutsal birer emanet olarak korunan bu unsurlar arasında sakal-ı şerifler ise sayıca çoğunlukta bulunuyor.
Osmanlı geleneğinde sakal-ı şeriflerin genellikle camiler, tekkeler ve hânelerde özel muhafazaları içinde korunduğu, mübârek gün ve gecelerde ziyarete açıldığı bir usûl takip ediliyor. Kırk kat bohça içindeki sakal-ı şerifler, ziyaretçilerin hep birlikte okuduğu tekbir ve salât-ı ümmiyyeler eşliğinde açığa çıkarıldığında, mahfazaların cemaatin yoğunluk derecesine göre ya önünden geçilirken salavat getirilerek ya da öpülerek tâzim edildiği biliniyor. Sakal-ı şeriflerin ramazan ayları gecelerinde camiler arasında dolaştırılmasının arkasında ise halkın feyz ve muhabbet alabilmesi gayesinin bulunduğu aktarılıyor.
Standın Hikâyesi


Osmanlı geleneğinde “Kutsal Emanetler” kırk kat ipek bohçaya sarılırdı.
Vitrinde gördüğünüz, içten dışa doğru birbirini tekrar eden şeffaf katmanlar, bu kırk kat bohçayı sembolize ediyor.
Gördüğünüz her bir katman, “kûfî hat” ile yazılmış “hub” kelimesini yansıtıyor. Arapça kökenli bu kelime, “muhabbet-aşk” anlamını taşıyor. Hat çalışması için “muhabbet” ifadesinin seçilmesi ise iç içe geçmiş “muhabbet halkaları” üzerinden Hz. Peygamber’e (s.a.s.) duyulan sevgiyi de sembolize etmesine dayanıyor.
İç içe yazılmış üç boyutlu “hub” kelimelerinden oluşan tasarımın merkezinde, siyah, kare bir bölüm bulunuyor. Bu bölüm bütün “B” harflerinin merkezde toplanan noktasından oluşuyor ki bu harf, tasavvufta Hz. Ali’nin “Ben de B’nin altındaki noktayım.” sözü üzerinden kâmil insan ile özdeşleştiriliyor. Tam bu sebeple tasarımın merkezinde yer alarak, üzerindeki siyah muhafaza içinde saklanan Sakal-ı Şerif’i taşıyor.
(Ey Muhammed) De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım (melek değilim) ancak, bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor…” âyetine atfen insanları sembolize eden kûfî hattın köşeli formuna nazaran, Hz. Peygamber’in emanetini taşıyan kaide tamamen farklı olarak yuvarlak bir formda bulunuyor ve bezendiği Türk tezyini motifler, Osmanlı’nın peygamber sevgisini temsil ediyor.
Vitrindeki üç boyutlu kûfî hat eseri, Mohammed Imad Mahhouk’un imzasını taşıyor.
Hattat Mohammed Imad Mahhouk
1959 Suriye doğumlu Mohammed Imad MAHHOUK, Halep Üniversitesi Atom Fizik Bölümü’nden mezun oldu. El yazması restorasyonu konusundaki diplomasını ise Süleymaniye Kütüphanesi’nden 1990 yılında aldı. Hat sanatında ise Hasan Çelebi’nin tedrisinden geçti. Halep’te kendi atölyesinde, Al-Sultaniaa Camii’nde ve Riyad’daki Kral Abd Alaziz Kütüphanesi’nde çalışmalar yaptı.
Pek çok el yazması eser ve Mushaf restore etmiş olan Imad Mahouk, ayrıca kendi tasarladığı ve altın yaldızla süslediği hat çalışmalarını kültür dünyasına kazandırdı.
1992 yılından itibaren Halep’teki yıllık sergilere katılmaya başladı; 1997’de ise yine Halep’te ilk kişisel sergisini açtı. 2006’da “İslâm Kültür Başkenti” seçilen Halep Festivali’ne özel tasarımlar yaptı. Kur’ân-ı Kerîm’den 40 bölümü farklı yazı türlerinde kaleme aldı. Celî Muhakkak yazısıyla kaleme aldığı Kur’ân-ı Kerîm’in bir nüshası Katar’a, diğeri Arabistan’a gönderildi.
2007’de Londra’daki İslâm Sergisi’ne katıldı. 2013 yılından itibaren İstanbul’da, başta Çelebi Galeri olmak üzere birçok sanat merkezinde kişisel sergilerini açtı. Eserleri Arap ülkeleri ve Avrupa’daki önemli hat koleksiyonlarında yer alan sanatçı, İstanbul’da yaşayarak kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmeye ve ortak sergilere katılmaya devam etti.