
Anadolu’nun Şâzeliyye’yle tanışması, XVI. yüzyılın başlarında, Meymûniyye kolunun kurucusu Ali b. Meymûn vesilesiyle gerçekleşmiştir. 1786 yılında Silâhdar Abdullah Ağa tarafından yaptırılan Alibeyköy Şâzelî Dergâhı ise İstanbul’da açılan ilk Şâzelî zâviyesidir.
Şâzeliyye mârifet kavramına güçlü vurgu yapan bir tasavvuf yoludur. Mârifetullah konusu gerek Şeyh Şâzelî’nin hizb, dua ve vecizelerinde gerekse sonraki Şâzelî şeyhlerinin eserlerinde önemli bir yer tutar. Mârifet sahibi olmak Şâzelî yolunun dervişlerinin temel amacıdır.
Dünya nimetlerinden sıkı sıkıya kaçınan bir zühd anlayışı yerine Şâzeliyye’de, dünya nimetlerini bağışlayana şükür ifade eden bir tutum sergilenmektedir.
Şâzeliyye tarîkatinde zikir cehrî olup kuûdî ve kıyâmî olarak yapılır. Haftada bir, perşembe ya da cuma günü gerçekleştirilen ve çoğunlukla “meclis” adı verilen âyinlerde, halka şeklinde veya karşılıklı saf şeklinde oturulur. Şâzelî meşâyihinden birine ait dîvandan okunan ve “semâ” diye adlandırılan kaside ve şügūllerin genellikle tevhid ile salavat içeren nakarat kısımlarına bütün müritler katılır.
Şeyh Şâzelî geride herhangi bir kitap bırakmamış, ancak en meşhurları Ḥizbü’l-baḥr olan çok sayıda hizb ve dua metni tertip etmiştir. Şâzelî’nin tasavvuf anlayışına paralel halde mutlak kulluğun gerçekleştirilmesi, tam bir teslimiyet, mânevî sırların talebi, samimi bir boyun eğiş ve tevazuun ifadesi olan bu hizipler, tarîkat mensupları nezdinde büyük değer taşımaktadır.
