Tasavvuf Dönemi
h.II. / m.VIII. Yüzyıldan İtibaren
Bir tevazu sembolü olan yün elbise (sûf) giymeleri sebebiyle zâhidler II. (VIII.) yüzyıldan itibaren sûfî diye anılmaya başlanmış, onların bu hayat tarzını ifade için sûf kelimesinden “tasavvefe” (yün giydi) fiili türetilerek, “tasavvuf” tabiri zikredilen fiilin mastarı hâlinde kullanıma girmiştir. Bu kavram zamanla ortaya çıkan bid‘atlara karşı Ehl-i sünnet seçkinlerinin her an Allah’la birlikte olma ve gafletten sakınma gayretlerini ifade etmektedir.

Fütüvvet
Önde gelen sûfîlerin II. (VIII.) yüzyıldan itibaren “fütüvvet” terimini tasavvufla özdeş anlamda kullandığı görülür. Mert, cömert ve cesur bir kişide (fetâ) bulunan vasıflar hakiki bir sûfîde de bulunduğundan, sûfî aynı zamanda bir fetâ olarak kabul edilmiş ve bu sebeple fütüvvet de “tasavvuf” olarak tanımlanmıştır.
Zâhir-Bâtın
Dinî ve ahlâkî açıdan kalbin temizlenmesi üzerinde yoğunlaşan ilk sûfîler, insanların fiillerini bedenin ve kalbin fiilleri olarak ikiye ayırmışlar; bedenin fiillerine zâhirî amel, kalbin fiillerine ise bâtınî amel demişlerdir. Zâhirî ameller ve onlara ait hükümler İslâm dininin şeklî yönünü ve dış görünüşünü; îman, ihlâs, yakîn, mârifet, muhabbet, murâkabe, tevekkül, rızâ, havf, recâ, vecd, heybet gibi kalbî ameller ve bunların hükümleri de mânevî, bâtınî yönünü oluşturur. Tasavvuf, İslâm’ın zâhir ve bâtın hükümleri çerçevesinde yaşanan mânevî ve derunî hayat tarzı olarak tanımlanmıştır.
Sûfî-Melâmetî
Hicrî III. (IX.) yüzyılla birlikte ortaya çıkan tasavvufî akımların en önemlileri Bağdat mektebiyle Nîşâbur mektebidir. Bunlardan birincisinde daha ziyâde tevhid ve mârifet, ikincisinde ise mânevî hâlini belli etmeme tavrı olan melâmet ile fütüvvet anlayışı öne çıkmıştır.Bağdat merkezli harekete tasavvuf, mensuplarına da sûfî denilirken Nîşâbur merkezli Horasan bölgesindeki harekete melâmet, mensuplarına da melâmetî adı verilmişti. Sûfîler âdâb, erkân, hırka gibi dış görünüşe ve semâa da önem veriyor, bu özellikleriyle toplumda ayrı bir zümre teşkil ediyordu. Halktan biri gibi görünmeyi tercih eden melâmetîler ise kendilerini farklı gösteren davranışlara, hırka ve semâ gibi kimliklerini belli eden şeylere kesinlikle karşı çıkıyorlardı.