Rifâiyye


Rifâiyye’den İcâzet
Ken’ân Rifâî, Medîne’de bulunduğu süre içerisinde Şeyhü’l-Meşâyih Hamza er-Rifâî’den, Rifâî usûlü ile seyrüsülûkunu tamamlayarak icâzetini almıştır. İstanbul’a döndüğünde Meclis-i Meşâyıh tarafından icâzeti onaylanmış ve resmî olarak Rifâî şeyhi unvanını almıştır.
Hamza er-Rifâî 1865-66’da Medîne-i Münevvere’de dünyaya gelmiştir. Gözlerinin yeşil ile maviye çaldığı, beyaz tenli ve orta boylu bulunduğu tasvir edilmiştir. Güçlü hatipliğiyle, etkileyici ancak yumuşak ses tonuyla tanınmıştır. Medîne’nin ileri gelenlerindendir; heybet ve vakar sahibi olarak hem yöneticiler hem halk tarafından sözüne itibar edildiği bilinmektedir. Kaynaklarda hayatının, eviyle Mescid-i Nebevî arasında ve çoğunlukla ibadetle, zikirle geçtiği aktarılmaktadır.
Hamza er-Rifâî Dergâhı
Hamza er-Rifâî’nin dergâhı eski Medîne çarşısındadır. Dergâh binası taş örgü kemerli, yüksekçe taç kapılıdır. Buradaki Rifâî Dergâhı şehirle bütünleşmiş bir görüntü arz etmekte olup ev-dergâh münâsebetine uygun olarak tasarlanmıştır. Kaynaklarda dergâh mimarisinin, sâlikin kesretten vahdete seyrini ve sonrasında vahdetten kesrete seyreden sülûkunu temsil edecek şekilde tasarlandığı kaydedilmiştir. Tevhidhâneden çilehâneye ve oradan da tekrar hayata açılan bir kapıdan geçilmesi, bu fikri kuvvetlendirmektedir. Dergâhla irtibatı olan hâne ise Mescid-i Nebevî ve Ravza ile iç içe girmiş gibi Kubbe-i Hadrâ’ya (Hz. Peygamber’in kabrinin olduğu yeşil kubbeye) bakmaktadır.