Tarîkatlar Dönemi

Tasavvuf Eğitimi Metodu

Tarîkat kavramı tasavvufta Hakk’a ulaşmak için benimsenen usul, tutulan yol anlamına gelir. Sûfîler Hakk’a giden yolların çokluğunu vurgulamak için “gökteki yıldızların sayısınca” ya da “yaratıkların nefesleri adedince” ifadelerini kullanmıştır. Onlara göre Hz. Peygamber başta Hulefâ-yi Râşidîn olmak üzere sahâbîlere değişik usullerle zikir telkininde bulunmuş, daha sonra bu usullerin devam ettirilmesiyle tarîkatler meydana gelmiştir. Dolayısıyla bütün tarîkatlerin başı durumunda olan Resûl-i Ekrem’in ortaya koyduğu ilâhî yol, tarîkat-i Muhammediyye diye adlandırılmıştır. Klasik dönem müelliflerinden Hücvîrî (ö. 465/1072 [?]) III. (IX.) yüzyıldan itibaren ortaya çıkan ilk sûfî gruplarına “fırka” adını vermiş, bunları Muhâsibiyye, Kassâriyye, Tayfûriyye, Cüneydiyye, Harrâziyye, Hakîmiyye, Nûriyye, Sehliyye, Hafîfiyye ve Seyyâriyye şeklinde kaydetmiştir.

Kadiriyye: Bağdat (Irak)

Sühreverdiyye: Bağdat (Irak)

Rifâiyye: Betâih (Güney Irak)

Sa‘diyye: Şam (Suriye)

Yeseviyye: Yesi (Kazakistan)

Nakşibendiyye: Buhara (Özbekistan)

Kübreviyye: Hârizm (Orta asya)

Medyeniyye: Kuzey Afrika

Şâzeliyye: Kuzey Afrika

Bedeviyye: Kuzey Afrika

Çiştiyye: Ecmir (Hindistan)

Halvetiyye: Âzerbaycan

Mevleviyye: Konya

Bektâşiyye: Nevşehir

Bayrâmiyye: Ankara

Tarîkat
Tarîkat

Silsile

Bir tarîkatin birbirine icâzet veren şeyhlerinin adlarını ihtiva eden listeye “silsile” denilmiştir. Resûl-i Ekrem’in birçok sahabiye telkin ettiği zikirlerin sonraki nesillere aktarılmasıyla silsileler oluşmuş, silsileyi oluşturan isimlerin yazılı olduğu belgeye de “silsile-nâme” veya “tomâr” denilmiştir. Günümüze ulaşan tarîkatlerden çoğunun silsilesi Hz. Ali’ye dayanmakla birlikte, silsilesi Hz. Ebû Bekir’den gelen Nakşibendiyye’nin aynı zamanda Ali’den ve silsileleri Hz. Ali’den gelen Mevleviyye, Bayramiyye, Zeyniyye gibi tarîkatlerin aynı zamanda Ebû Bekir’den gelen silsileleri vardır.
Tarîkat
Tarîkat

Şeyh/Mürşid-Mürid

İnsanların meşrebine göre değişik usullerde (tarîkatler) gerçekleştirilen tasavvuf eğitimi, kâmil bir şeyh/mürşid rehberliğinde uygulanır. Bu eğitim, kişilerin isteğine bağlı olarak gerçekleştiğinden eğitim alan kimseye “isteyen” anlamında “mürid” denilmiştir. Kalbi mânevî hastalıklardan kurtarma (tasfiye-i kalp) ve nefsi kötü huylardan arındırmanın (tezkiye-i nefis) amaçlandığı bu eğitim sırasında, müridlerden farzlarla birlikte nâfile ibadetleri de yapması ve kendisine vazife olarak verilen dua ve tesbihleri (evrâd ve ezkâr) kesinlikle ihmal etmemesi istenir.
Tarîkat
Tarîkat

Üveysî Tarîk

Müridin hayatta olan bir şeyh tarafından eğitilmesi esastır. Bununla birlikte hayatta bulunmayan bir şeyhin ruhaniyeti vasıtasıyla da eğitilmek mümkündür. Buna, Veysel Karanî’nin Hz. Peygamber’i görmediği halde mânen eğitilmesi ve kendisine peygamber tarafından hırka bırakılmasından dolayı Üveysî tarik / Üveysîlik adı verilmiştir.
Tarîkat
Tarîkat

Pîr-i Tarîkat

Tasavvufta mürşid, velî ve şeyh ile eş anlamlı olarak kullanılan “pîr” kelimesi, özellikle VI. (XII.) yüzyıldan itibaren büyük tarîkatlerin teşekkülüyle birlikte tarîkat kurucusunun unvanı (pîr-i tarîkat) olarak kullanılmıştır. Meselâ Abdülkādir-i Geylânî Kādirîliğin, Ahmed er-Rifâî Rifâîliğin, Şah Bahâeddin Nakşibend Nakşibendîliğin, Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî Şâzelîliğin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mevlevîliğin, Hacı Bektâş-ı Velî Bektaşîliğin, Ömer Halvetî Halvetîliğin, Hacı Bayrâm-ı Velî Bayramîliğin pîridir.
Tarîkat
Tarîkat

Râbıta

Tasavvuf/tarîkat eğitiminde müridin kâmil bir mürşide gönlünü bağlamasına, onun sûret ve sîretini düşünmesine “râbıta” adı verilir. Şeyhin davranışlarını taklit edebilmek ve onun mânevî hâlini kendi üzerine yansıtabilmek için müridin şeyhine güvenmesi ve onu gönülden sevmesi gerekir. Bu sevginin gücü nispetinde, müride şeyhten mânevî hâl sirâyet eder. İmam Gazzâlî, müridin şeyhini takip etmesi ve tavsiyelerini yerine getirmesinin gereği üzerinde durmuş, Necmeddîn-i Kübrâ da müridin şeyhiyle devamlı kalbî irtibat (râbıta) içinde bulunmasının önemini vurgulamıştır. Müridin her bakımdan şeyhini taklit ederek iradesini ona teslim etmesine şeyhte fâni olmak (fenâ fi’ş-şeyh) denir ve bu, Allah’ta fâni olmanın (fenâfillâh) ilk basamağı olarak kabul edilir.
Tarîkat
Tarîkat

Hırka

Tarîkatte eğitim sürecini tamamlayanlara hilâfet hırkası, irşad hırkası, icâzet hırkası gibi adlarla anılan hırka giydirilir. Bir tarîkatten icâzet alan kimsenin başka tarîkatlerden de hırka giymesi ve icâzet alması mümkündür. Şeyhler özel günlerde ve önemli törenlerde hırkanın yanı sıra “tâc-ı şerif” denilen serpuşlarını takarlar. Tarîkat mensupları zamanla farklı renk ve şekillerde taç ve hırka giydiklerinden, özellikle Osmanlılar döneminde taç ve hırkaları onların hangi tarîkate mensup olduklarını gösterir olmuştur. Şeyh ve dervişlerin kullandıkları tesbih, asâ, kemer gibi eşyalara “cihâz-ı tarîkat” adı verilir. Birçok tarîkatin kendine has şekil ve niteliklerde bayrak (alem) ve sancakları da bulunmaktadır.
Tarîkat
Tarîkat

Tekke

Tarîkat eğitimi adına sûfîlerin bir araya gelerek sohbet etmeleri ve zikir yapmaları, zaman zaman inzivâya çekilmeleri için II. (VIII.) yüzyıldan itibaren tekkeler kurulmuştur. Hânkah, dergâh, zâviye gibi isimlerle de anılan ve oldukça farklı fonksiyonlar icra eden bu merkezlerin vakıflar yoluyla varlığını sürdürmesi sağlanmış, zamanla yanına kütüphane, dershane, revak, hastaların tedavi edildiği bir bölüm, misafirhane, ambar, bağ bahçe gibi birimler eklenmiştir. Osmanlılar döneminde tarîkat şeyhleri kendilerini tıp, astronomi, mûsikî, bestekârlık, hattatlık, nakkaşlık, çiçekçilik gibi ilim, sanat ve meslek dallarında da geliştirdikleri için meşihatını üstlendikleri dergâhlar bir tür güzel sanatlar mektebi ve şifâhâne işlevi görmüş, buralarda yabancılara, yolculara ve hastalara hizmet verilmiştir.
Tarîkat
Tarîkat

Meclis-i Meşâyih

XIX. yüzyılda bazı tekke şeyhlerinin şikâyetleri üzerine sapkın inanışlara sahip tarîkat mensuplarının durumlarının devlete bildirilmesi ve bu tür inanışlara sahip kimselere tekke açtırılmaması için bazı şeyhler görevlendirilmiş, tekkelerin denetim altına alınması için 1866 yılında şeyhülislâmlığa bağlı Meclis-i Meşâyih kurulmuştur. Mevleviyye şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin başkanlığında her biri farklı tarîkatlere mensup beş üyeden oluşan mecliste Sa‘diyye, Kādiriyye, Sünbüliyye, Halvetiyye ve Nakşibendiyye’den birer temsilci bulundurulmuştur. 1874’te üye sayısı altıya çıkarılmış ve Rifâiyye tarîkati de bir üye ile temsil edilmeye başlanmıştır.

Açık: Perşembe 09.00 – 14.00

Bebek Mah, Nef Bebeköy Sitesi, Bebeköy Sokak, 1J
Beşiktaş, İstanbul 34342

nefkrcenter@nefvakfi.org